Oluş fiili nasıl ?

Tolga

New member
[color=] Oluş Fiili: Toplumsal Cinsiyet, Irk ve Sınıf Perspektifinden Bir İnceleme

Hepimiz bir şekilde "oluyoruz". Ancak bu "olma" hali, birçoğumuz için sadece bireysel bir deneyimden ibaret değildir. Toplumun belirli yapıları, bu oluş sürecini nasıl şekillendirir? Bu yazı, toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf gibi sosyal faktörlerin, "oluş" fiilini nasıl dönüştürdüğünü, kimlerin "olmasına" daha kolay izin verildiğini ve kimlerinse engellerle karşılaştığını derinlemesine incelemeyi amaçlıyor.

[color=] Toplumsal Yapılar ve "Olma" Süreci

Bir insanın "olma" süreci, sadece bireysel bir gelişim hikayesi değildir; sosyal yapıların, kültürel normların ve tarihsel bağlamların etkisiyle şekillenen bir yolculuktur. Toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf gibi faktörler, bu sürecin en temel belirleyicilerindendir. Özellikle belirli toplumsal normlar, bir kişinin ne zaman ve nasıl "olabileceğine" karar verir.

Toplum, kadınları ve erkekleri farklı rollerle tanımlar ve bu tanımların içi zamanla şekillenip katılaşır. Kadınların toplumda "olma" süreci, genellikle duygusal ve bakım veren rollerle ilişkilendirilirken; erkekler, daha çok liderlik ve güçle ilişkilendirilen rollere yönlendirilir. Bu iki farklı "olma" biçimi, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini de gözler önüne serer. Kadınların yaşamları, bu rollerin baskıları altında şekillenirken, erkekler de farklı bir baskıyla büyür: Toplum, duygusal zayıflık ve kırılganlık gösteren erkekleri genellikle olumsuz değerlendirir. Bu da toplumsal cinsiyet normlarının bireysel kimlik oluşturma süreçlerini nasıl biçimlendirdiğine dair önemli bir örnektir.

[color=] Irk ve Sınıfın Oluş Sürecine Etkisi

Irk ve sınıf, toplumda "olma" sürecini derinlemesine etkileyen bir diğer önemli faktördür. Irkçılık, belirli ırk gruplarını "daha az olabilen" ya da "yeterince olamayan" olarak konumlandırırken, ekonomik eşitsizlikler, bu olma sürecini daha da zorlaştırabilir. Siyah, Asyalı, Latinx ve diğer ırksal azınlık gruplarından insanlar, genellikle toplumsal hiyerarşinin en alt sıralarında yer alırlar. Bu gruplar, yalnızca ekonomik açıdan marjinalleşmekle kalmaz; aynı zamanda kültürel, sosyal ve eğitimsel fırsatlardan da yeterince yararlanamazlar.

Sınıf, bir bireyin "olma" sürecini daha da zorlaştıran bir diğer faktördür. Alt sınıflardan gelen insanlar, eğitim, sağlık ve iş olanaklarına erişim gibi temel haklardan mahrum bırakılabilirler. Toplum, genellikle üst sınıf mensuplarını daha "olmuş" ve başarılı olarak görürken, alt sınıf bireylerine daha düşük değerler atfeder. Bu, bireylerin kendilik duygusunu ve toplumda yer edinme biçimlerini doğrudan etkiler.

[color=] Kadınların Sosyal Yapılara Yönelik Empatik Tepkileri

Kadınların "olma" süreci, toplumsal cinsiyet normları tarafından büyük ölçüde şekillendirilir. Kadınlar, toplumda "iyi" bir kadın olma baskısıyla büyürler. Toplumun kadınlardan beklediği şekil ve davranış biçimleri, genellikle onların toplumda güçlü bir yer edinmelerini engeller. Çoğu zaman bu toplumsal beklentilere uymayan kadınlar dışlanır veya yargılanır.

Kadınların, toplumsal normlara uymak zorunda olmaları, onların olma süreçlerini daha zor hale getirir. Ancak bazı kadınlar, bu baskıları aşarak farklı kimlikler geliştirir ve "olma" süreçlerini yeniden şekillendirirler. Feminist hareket, bu konuda büyük bir adım atmış ve kadınların, kendilerini toplumun belirlediği sınırlara hapsetmemelerini savunmuştur.

Örneğin, kadınların iş gücüne katılımı arttıkça, işyerindeki eşitsizliklere karşı verilen mücadele, bu "olma" sürecini daha görünür kılmıştır. Kadınlar, sadece eve bakmakla kalmayıp, aynı zamanda toplumda da güçlü bir yer edinmeye başlamışlardır. Ancak bu süreç hala birçok engel ile karşı karşıyadır. Kadınların eşit haklar ve fırsatlar elde etmesi, büyük ölçüde toplumsal cinsiyet normlarının ve yapısal eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasına bağlıdır.

[color=] Erkeklerin Sosyal Yapılara Yönelik Çözüm Odaklı Yaklaşımları

Erkeklerin "olma" süreci de toplumsal normlar tarafından biçimlendirilir. Ancak erkeklerin karşılaştığı baskılar daha çok güç, başarı ve duygusal soğukkanlılıkla ilgilidir. Erkekler, genellikle güçlü ve lider figürler olarak yetiştirilirler. Duygusal zayıflık gösteren bir erkek, toplumsal normlar tarafından olumsuz değerlendirilir. Bu durum, erkeklerin duygusal ihtiyaçlarını bastırmalarına, sadece güçlü olmaları gerektiği inancına odaklanmalarına yol açar.

Erkeklerin çözüm odaklı yaklaşımları, genellikle toplumsal eşitsizliklere karşı bir mücadele yerine, "daha fazla güç kazanma" ya da "başarılı olma" üzerinde yoğunlaşır. Ancak son yıllarda, erkeklerin toplumsal cinsiyet rollerinin getirdiği baskılara karşı daha farkındalık kazandığı görülmektedir. Erkekler, yalnızca toplumsal normlara uymak zorunda olmadıklarını anlamaya başlamış ve kendilerine daha özgür bir yer edinme yolunda adımlar atmışlardır.

[color=] Sonuç: Hepimiz Farklı Şekillerde "Oluyoruz"

Toplumsal yapılar, eşitsizlikler ve normlar, "olma" sürecini her birey için farklı kılar. Kadınlar, erkekler, ırksal ve sınıfsal gruplar, toplumsal yapılar tarafından şekillendirilmiş, fakat bu yapılar bazen insanları "olabilme" yeteneklerinden mahrum bırakmıştır. Hepimiz bu sistemlerin içinde varız, ancak her birimizin "olma" deneyimi farklıdır. Bu farkları anlamak, eşitlikçi bir toplum yaratmanın ilk adımıdır.

Düşünmeye Değer Sorular:
1. Toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf faktörlerinin etkisi altında büyüyen bir birey, toplumun belirlediği normlara karşı kendini nasıl ifade edebilir?
2. Erkeklerin toplumsal cinsiyet baskılarına karşı çözüm odaklı yaklaşımı, kadınların karşılaştığı eşitsizlikleri anlamada nasıl bir rol oynar?
3. Toplumsal yapılar, bireylerin kimliklerini nasıl şekillendiriyor ve bu süreçte kimlerin "daha fazla olmasına" izin veriliyor?
 
Üst