İstanbul'un en güzel camiilerinden biri olan Süleymaniye Camii'nin tarihini sizler için araştırdık. Tasarımı ve yapımı Mimar Sinan'a ait olan Süleymaniye Camii için Mimar Sinan'da en güzel eserim demiştir. İstanbul Süleymaniye Camii hakkında bilgi sahibi olmak istiyorsanız ve gezmeye gidecekseniz mutlaka okuyun.
Süleymaniye Camii'nin Tarihi
Dönemin padişahı Kanuni Sultan Süleyman kendi adına bir cami yapılmasını istemiştir. Bunu tabiki de Mimar Sinan'ın yapmasını buyurmuştu. Bunun üzerine Sinan caminin konumunu Halice bakan bir tepe olarak belirlemiş ve caminin inşaasına başlamıştır. Sinan caminin temelinin kayaya sağlam dayanması için 3 yıl beklemiştir. 3 yıl da temellerin toprağa oturmasından emin olduktan sonra inşaata başlamıştır.
Süleymaniye inşaatı başladığı vakit(1550), Kanuni 30 yıldır padişah koltuğundaydı ve 56 yaşındaydı. Kendi cami ve külliyesini yaptırmak için sabırla bekleyen bir padişahtır. Müslüman olan her padişahın kendine özel cami ve külliye yaptırması o dönemde simgeseldi. Mimar Sinan büyük bir kadro oluşturarak ve devletin gücünden de faydalanarak bu külliye için elinden geleni yapmıştır. Mimar Sinan'ın her türlü imkândan faydalanması sağlanmış, çeşitli yerlerden getirilen mermerler, sütunlar, kıymetli taşlar getirtilmiştir.
İstanbul'un en güzel en gözde yerlerinden birine inşa edilen Süleymaniye Camii'nin yapımına 1550 yılında başlanmış, 1557 yılında da tamamlanmıştır. Cami başta olmak üzere mektep, medrese, darülhadis, imaret, tabhane, kervansaray, tıpmektebi, hamam, oda, dükkânlardan oluşan bir külliyedir. Kanuni Sultan Süleyman başta olmak üzere bütün devlet adamları caminin bitişinde bulunmuş güzel bir törenle açılışı sağlanmıĢtır.
Caminin bitirilmesine ilişkin Hammer-Purgstall bu konu da Evliya Çelebi ile Hacı Kalfa'nın kronolojisine dayanarak: “Ertesi yaz Sultan Süleyman, altı sene evvel inşasına başlanılmış olan Süleymaniye Camii'nin tamamlandığını görmek mahzuziyetine nail oldu. Bucami, Ağustos ortasında müminlerin hayranlık dolu bakışlarına arzolundu. 70. 000 duka altınından ziyade sarf olunan bu bina saltanat merkezinin en muhteşem abidesidir."
Mimar Sinan'ın Kalfalık eserim olarak adlandırdığı Süleymaniye Camii plan ve yapı bakımından Ayasofyaya benzetilmektedir. Kuban'a göre aslında Osmanlı mimarisinde orta mekân örtüsü Ayasofyaya benzeyen üç cami vardır. Bunlar: II. Bayezıd, Süleymaniye ve Kılıç Ali paşa camileridir. Ayasofya Osmanlı Sultanları için ideal bir hükümdarlık simgesi taşıyordu.
Süleymaniyenin mekânsal tasarımı, Ayasofya'nın orta nefindeki iki yarım kubbeli orta kubbe şemasını Osmanlı cami geleneği içinde kalarak yenilemek olmuştur. Bunu Sinan'ın seçiminden çok sultanın isteği olarak görmek doğru olur; çünkü bu şema Bayezid Camisi'nde denenmişti.
Merkezi planı Sinan şehzade Camisinde de kullandığını görmüştük. Burada Sinan için en önemli özelliğin bütün yapılarında kullandığı, mekândaki büyük kubbe etkisini dolaysız ve girişte algınan bir çözüm olarak görmektedir. Baktığımız zaman Sinan'ın Süleymaniye'de Ayasofya olanaklarını İslam değerlerine uygun olarak yorumladığını farkediyoruz. Aynı şema gibi gözüksede aslında ikiside biribirinden farklı iki geleneğin sonucudur. Ayasofya orta nefi kafes şeklinde ayakta tutup etrafındaki öğeleri önemsemeyen bazilikal bir kilise uygulamasıdır. Doğan Kuban'a göre Süleymaniye; örtü sisteminin strüktürel yapısı, namazmekânının geometrisini hiçbir şekilde bozmayan, taşıyıcı sistemin üstün bir strüktür tasarımı ile cami çeperlerinin mimarisiyle bütünleştiği bir yeniçağ yapısı olarak belirtmiştir.
Sinan'ın dört dayak üzerine oturan yarım kubbeli camilerin en büyüğüdür Süleymaniye. Orta ve yan sahınlar arasındakigeçişler, iki küçük ve bir büyük kemer ile sağlanmıştır. Bu sistem yan dış cepheyi ve yan sahınların üzerini örten kubbelerde degörülmektedir. Yan cephelerdeki kubbeyi taşıyan kemerlerin üst kısmı basamaklı olarak bitmektedir. Kemer araları pencerelerle delinmiş birperde duvarıyla örülmüştür. Daha aşağı seviyede yan sahınların kubbeleri bir büyük-bir küçük ritiminde sıralanırlar. Sinan bu düzenin ilk kez kendisitarafından uygulandığını söylemektedir. Bütün bu kademelenmelerle kütle dışarıdan bir piramit görünüşü alır. Yan cephede, kubbeyi destekleyerek basamak basamak yere inen payanda ayakları arasındaki revaklar iki katlı ve saçaklıdır. şehzade ile başlayan bu yeni çözüm, çift katlı olarak Süleymaniye ve Selimiye'de görülür. Dış revaklar çok sevilmiş ve Sinan sonrası büyük camilerde de uygulanmıştır.
Revakların altında subasman seviyesinde, abdest muslukları yer alır. Mihrap duvarı yeterince olgunlaşmamış adeta payandalı bir istinat duvarı görünüşündedir. Avlu köşelerindeki minareler camiye yakın tarafta ve üç şerefeli, diğer yanda 56 m yüksekliğinde olup iki şerefelidir. Avlunun ana giriş yapısı, çok yüksek portalı ve üç katlı penceresiyle, Sinan'ın daha sonra denemediği bir saray cephesi görünüşü kazanmıştır.
Süleymaniye Camii'nin Tarihi
Dönemin padişahı Kanuni Sultan Süleyman kendi adına bir cami yapılmasını istemiştir. Bunu tabiki de Mimar Sinan'ın yapmasını buyurmuştu. Bunun üzerine Sinan caminin konumunu Halice bakan bir tepe olarak belirlemiş ve caminin inşaasına başlamıştır. Sinan caminin temelinin kayaya sağlam dayanması için 3 yıl beklemiştir. 3 yıl da temellerin toprağa oturmasından emin olduktan sonra inşaata başlamıştır.
Süleymaniye inşaatı başladığı vakit(1550), Kanuni 30 yıldır padişah koltuğundaydı ve 56 yaşındaydı. Kendi cami ve külliyesini yaptırmak için sabırla bekleyen bir padişahtır. Müslüman olan her padişahın kendine özel cami ve külliye yaptırması o dönemde simgeseldi. Mimar Sinan büyük bir kadro oluşturarak ve devletin gücünden de faydalanarak bu külliye için elinden geleni yapmıştır. Mimar Sinan'ın her türlü imkândan faydalanması sağlanmış, çeşitli yerlerden getirilen mermerler, sütunlar, kıymetli taşlar getirtilmiştir.
İstanbul'un en güzel en gözde yerlerinden birine inşa edilen Süleymaniye Camii'nin yapımına 1550 yılında başlanmış, 1557 yılında da tamamlanmıştır. Cami başta olmak üzere mektep, medrese, darülhadis, imaret, tabhane, kervansaray, tıpmektebi, hamam, oda, dükkânlardan oluşan bir külliyedir. Kanuni Sultan Süleyman başta olmak üzere bütün devlet adamları caminin bitişinde bulunmuş güzel bir törenle açılışı sağlanmıĢtır.
Caminin bitirilmesine ilişkin Hammer-Purgstall bu konu da Evliya Çelebi ile Hacı Kalfa'nın kronolojisine dayanarak: “Ertesi yaz Sultan Süleyman, altı sene evvel inşasına başlanılmış olan Süleymaniye Camii'nin tamamlandığını görmek mahzuziyetine nail oldu. Bucami, Ağustos ortasında müminlerin hayranlık dolu bakışlarına arzolundu. 70. 000 duka altınından ziyade sarf olunan bu bina saltanat merkezinin en muhteşem abidesidir."
Mimar Sinan'ın Kalfalık eserim olarak adlandırdığı Süleymaniye Camii plan ve yapı bakımından Ayasofyaya benzetilmektedir. Kuban'a göre aslında Osmanlı mimarisinde orta mekân örtüsü Ayasofyaya benzeyen üç cami vardır. Bunlar: II. Bayezıd, Süleymaniye ve Kılıç Ali paşa camileridir. Ayasofya Osmanlı Sultanları için ideal bir hükümdarlık simgesi taşıyordu.
Süleymaniyenin mekânsal tasarımı, Ayasofya'nın orta nefindeki iki yarım kubbeli orta kubbe şemasını Osmanlı cami geleneği içinde kalarak yenilemek olmuştur. Bunu Sinan'ın seçiminden çok sultanın isteği olarak görmek doğru olur; çünkü bu şema Bayezid Camisi'nde denenmişti.
Merkezi planı Sinan şehzade Camisinde de kullandığını görmüştük. Burada Sinan için en önemli özelliğin bütün yapılarında kullandığı, mekândaki büyük kubbe etkisini dolaysız ve girişte algınan bir çözüm olarak görmektedir. Baktığımız zaman Sinan'ın Süleymaniye'de Ayasofya olanaklarını İslam değerlerine uygun olarak yorumladığını farkediyoruz. Aynı şema gibi gözüksede aslında ikiside biribirinden farklı iki geleneğin sonucudur. Ayasofya orta nefi kafes şeklinde ayakta tutup etrafındaki öğeleri önemsemeyen bazilikal bir kilise uygulamasıdır. Doğan Kuban'a göre Süleymaniye; örtü sisteminin strüktürel yapısı, namazmekânının geometrisini hiçbir şekilde bozmayan, taşıyıcı sistemin üstün bir strüktür tasarımı ile cami çeperlerinin mimarisiyle bütünleştiği bir yeniçağ yapısı olarak belirtmiştir.
Sinan'ın dört dayak üzerine oturan yarım kubbeli camilerin en büyüğüdür Süleymaniye. Orta ve yan sahınlar arasındakigeçişler, iki küçük ve bir büyük kemer ile sağlanmıştır. Bu sistem yan dış cepheyi ve yan sahınların üzerini örten kubbelerde degörülmektedir. Yan cephelerdeki kubbeyi taşıyan kemerlerin üst kısmı basamaklı olarak bitmektedir. Kemer araları pencerelerle delinmiş birperde duvarıyla örülmüştür. Daha aşağı seviyede yan sahınların kubbeleri bir büyük-bir küçük ritiminde sıralanırlar. Sinan bu düzenin ilk kez kendisitarafından uygulandığını söylemektedir. Bütün bu kademelenmelerle kütle dışarıdan bir piramit görünüşü alır. Yan cephede, kubbeyi destekleyerek basamak basamak yere inen payanda ayakları arasındaki revaklar iki katlı ve saçaklıdır. şehzade ile başlayan bu yeni çözüm, çift katlı olarak Süleymaniye ve Selimiye'de görülür. Dış revaklar çok sevilmiş ve Sinan sonrası büyük camilerde de uygulanmıştır.
Revakların altında subasman seviyesinde, abdest muslukları yer alır. Mihrap duvarı yeterince olgunlaşmamış adeta payandalı bir istinat duvarı görünüşündedir. Avlu köşelerindeki minareler camiye yakın tarafta ve üç şerefeli, diğer yanda 56 m yüksekliğinde olup iki şerefelidir. Avlunun ana giriş yapısı, çok yüksek portalı ve üç katlı penceresiyle, Sinan'ın daha sonra denemediği bir saray cephesi görünüşü kazanmıştır.