Simge
New member
Dinleme Ne Demek İngilizcede? Bir Hikâyeyle Cevap
Arkadaşlar selam,
Bugün size klasik “listening = dinleme” cevabını vermeyeceğim. Bunun yerine küçük bir hikâye anlatmak istiyorum. Çünkü bence “dinlemek” kelimesi sadece sözlükteki karşılığıyla anlaşılacak kadar basit değil. Özellikle İngilizcede “listening” kavramı, insan ilişkilerinde bambaşka bir yere oturuyor. Hazırsanız sizi küçük bir hikâyenin içine davet ediyorum.
Küçük Bir İngilizce Kursunda Başlayan Hikâye
Bir grup arkadaş, akşamları bir İngilizce kursuna gidiyor. Aralarında farklı karakterler var:
– Mehmet, çözüm odaklı, stratejik düşünen bir mühendis.
– Ayşe, empatik, insan ilişkilerini önemseyen bir sosyal hizmet uzmanı.
– Carlos, yabancı bir öğrenci, kendini ifade ederken zorlanıyor.
– Lina, sınıfın en sessiz üyesi, ama gözlem gücü yüksek.
Kursun o günkü konusu: “What does listening mean?” yani “Dinleme ne demek?”
Erkeklerin Stratejik Yaklaşımı
Mehmet hemen ortaya atılıyor:
“Arkadaşlar, bu çok basit. ‘Listening’ demek dinlemek demektir. Yani biri konuşur, diğeri duyar. Nokta. Bizim için olay teknik bir mesele. Eğer anlamak istiyorsan, kulağını açacaksın.”
O kadar net ve çözüm odaklı konuşuyor ki, sınıftakiler istemsizce gülüyor. Çünkü herkes biliyor ki hayat bazen bu kadar basit değil. Dinlemek, sadece kulağınla işitmekten çok daha fazlası.
Kadınların Empatik Yaklaşımı
Ayşe ise yavaşça söze giriyor:
“Bence ‘listening’ sadece işitmek değil, hissetmektir. Karşındaki kişinin ne söylediğini anlamaya çalışmak, hatta bazen söylenmeyeni duymaktır. Mesela Carlos İngilizce bilmediğinde cümleleri yarım bırakıyor. Ama onu dinlerken gözlerine bakarsanız aslında söylemek istediğini hissediyorsunuz.”
Bu sözler sınıfta bir sessizlik yaratıyor. Çünkü herkes Carlos’un yaşadığı zorlukları fark ediyor.
Carlos’un Sessiz Çığlığı
Carlos utanarak konuşmaya başlıyor:
“Benim için ‘listening’, anlaşılmak demek. Çünkü bazen kelimelerim yetmiyor. Eğer biri beni gerçekten dinlerse, kelime bulamasam bile hissettiğimi anlıyor.”
Herkes ona bakıyor, Ayşe’nin dediği gibi gözlerinden çok şey anlatıyor. O an herkes fark ediyor ki “listening” sadece bir İngilizce kelime değil, aynı zamanda kültürler arası bir köprü.
Lina’nın Sessiz Yorumu
Sınıfın en sessizi Lina, defterine not alıyor. Sonra gülümseyerek diyor ki:
“Listening, aslında görünmeyeni görmek gibi. Ben fazla konuşmam ama herkesi dinlerim. Dinlerken fark ediyorum ki insanlar gerçekten duyulmaya aç.”
Mehmet stratejik, Ayşe empatik, Carlos duygusal, Lina gözlemci... Dört farklı bakış açısı birleşince, “listening”in sadece “dinleme” değil, “anlama sanatı” olduğu ortaya çıkıyor.
Forum Tadında Bir Tartışma
Şimdi burada da soruyorum: Sizce gerçekten “listening = dinleme” midir? Yoksa İngilizcede bu kelime çok daha derin bir anlama mı sahip?
– Erkekler genelde teknik açıklamalarla “dinleme = duymak” diyebilir.
– Kadınlar ise ilişkisel boyutuyla “dinleme = anlamak, hissetmek” diyebilir.
Peki siz hangi taraftasınız?
Sınıfın Küçük Deneyi
Öğretmen konuyu daha eğlenceli hale getirmek için bir deney yapıyor. Herkese farklı bir cümle söylüyor ve yanındakine fısıldamalarını istiyor. En sondaki kişi yüksek sesle söylesin diye.
– Mehmet cümleyi net duyar duymaz stratejik bir şekilde aktarıyor.
– Ayşe aktarmadan önce biraz düşünüp anlamını da katıyor.
– Carlos ise kelimeleri yarım bırakıyor ama hislerini gözleriyle aktarıyor.
– Lina ise her ayrıntıyı dikkatle yakalıyor.
En sondaki kişi cümleyi söylediğinde, ilk cümleyle hiç alakası kalmamış oluyor! Ama herkes kahkahalarla anlıyor ki “listening” sadece duymak değil, doğru anlamak.
Dinlemenin Sosyal Yönü
Dinlemek, toplumsal açıdan da çok kritik.
– Erkekler çoğu zaman çözüm odaklı oldukları için “dinlemenin” teknik kısmına odaklanıyor: Ne dendi? Nasıl çözülür?
– Kadınlar ise ilişkisel kısmına yoğunlaşıyor: Bu sözün ardında hangi duygu var? Karşımdaki kişi nasıl hissediyor?
Toplumda da bu fark net görünüyor. Mesela iş yerinde patron konuştuğunda erkek çalışanlar “çözüm ne?” diye düşünürken, kadın çalışanlar “ekip bu durumda ne hissediyor?” sorusunu daha fazla sorabiliyor.
Dinleme = Listening = Anlamak
Hikâyenin sonunda öğretmen tahtaya kocaman harflerle yazıyor:
“Listening is not hearing, it is understanding.”
(Yani “Dinlemek işitmek değil, anlamaktır.”)
Sınıftaki herkes bu cümlenin doğruluğunu kabul ediyor. Çünkü Mehmet’in stratejisi, Ayşe’nin empatisi, Carlos’un duygusu ve Lina’nın gözlemi birleşince, dinlemenin çok boyutlu bir eylem olduğu ortaya çıkıyor.
Forum İçin Sorular
– Sizce “dinlemek” kelimesi Türkçede mi daha güçlü, İngilizcede mi?
– Erkeklerin stratejik yaklaşımı mı yoksa kadınların empatik yaklaşımı mı dinlemede daha önemli?
– Sizce iyi bir dinleyici olmanın sırrı nedir: Kulağı açmak mı, kalbi açmak mı?
Sonuç: Hikâyeden Çıkan Ders
Dinlemek İngilizcede “listening” olarak geçiyor ama mesele sadece kelime değil. Bu kavram stratejik, empatik, ilişkisel, duygusal ve kültürel katmanlarıyla çok daha büyük bir anlam taşıyor.
Kursun o küçük sınıfında herkes bir şey öğrendi: Dinlemek, insanı anlamanın ilk adımıdır. Ve İngilizcede de, Türkçede de, dünyanın herhangi bir dilinde de bunun karşılığı aynıdır.
Şimdi sıra sizde, forum dostları: Sizce gerçekten “listening” sadece “dinleme” mi? Yoksa “anlamanın sanatı” mı?
Arkadaşlar selam,
Bugün size klasik “listening = dinleme” cevabını vermeyeceğim. Bunun yerine küçük bir hikâye anlatmak istiyorum. Çünkü bence “dinlemek” kelimesi sadece sözlükteki karşılığıyla anlaşılacak kadar basit değil. Özellikle İngilizcede “listening” kavramı, insan ilişkilerinde bambaşka bir yere oturuyor. Hazırsanız sizi küçük bir hikâyenin içine davet ediyorum.
Küçük Bir İngilizce Kursunda Başlayan Hikâye
Bir grup arkadaş, akşamları bir İngilizce kursuna gidiyor. Aralarında farklı karakterler var:
– Mehmet, çözüm odaklı, stratejik düşünen bir mühendis.
– Ayşe, empatik, insan ilişkilerini önemseyen bir sosyal hizmet uzmanı.
– Carlos, yabancı bir öğrenci, kendini ifade ederken zorlanıyor.
– Lina, sınıfın en sessiz üyesi, ama gözlem gücü yüksek.
Kursun o günkü konusu: “What does listening mean?” yani “Dinleme ne demek?”
Erkeklerin Stratejik Yaklaşımı
Mehmet hemen ortaya atılıyor:
“Arkadaşlar, bu çok basit. ‘Listening’ demek dinlemek demektir. Yani biri konuşur, diğeri duyar. Nokta. Bizim için olay teknik bir mesele. Eğer anlamak istiyorsan, kulağını açacaksın.”
O kadar net ve çözüm odaklı konuşuyor ki, sınıftakiler istemsizce gülüyor. Çünkü herkes biliyor ki hayat bazen bu kadar basit değil. Dinlemek, sadece kulağınla işitmekten çok daha fazlası.
Kadınların Empatik Yaklaşımı
Ayşe ise yavaşça söze giriyor:
“Bence ‘listening’ sadece işitmek değil, hissetmektir. Karşındaki kişinin ne söylediğini anlamaya çalışmak, hatta bazen söylenmeyeni duymaktır. Mesela Carlos İngilizce bilmediğinde cümleleri yarım bırakıyor. Ama onu dinlerken gözlerine bakarsanız aslında söylemek istediğini hissediyorsunuz.”
Bu sözler sınıfta bir sessizlik yaratıyor. Çünkü herkes Carlos’un yaşadığı zorlukları fark ediyor.
Carlos’un Sessiz Çığlığı
Carlos utanarak konuşmaya başlıyor:
“Benim için ‘listening’, anlaşılmak demek. Çünkü bazen kelimelerim yetmiyor. Eğer biri beni gerçekten dinlerse, kelime bulamasam bile hissettiğimi anlıyor.”
Herkes ona bakıyor, Ayşe’nin dediği gibi gözlerinden çok şey anlatıyor. O an herkes fark ediyor ki “listening” sadece bir İngilizce kelime değil, aynı zamanda kültürler arası bir köprü.
Lina’nın Sessiz Yorumu
Sınıfın en sessizi Lina, defterine not alıyor. Sonra gülümseyerek diyor ki:
“Listening, aslında görünmeyeni görmek gibi. Ben fazla konuşmam ama herkesi dinlerim. Dinlerken fark ediyorum ki insanlar gerçekten duyulmaya aç.”
Mehmet stratejik, Ayşe empatik, Carlos duygusal, Lina gözlemci... Dört farklı bakış açısı birleşince, “listening”in sadece “dinleme” değil, “anlama sanatı” olduğu ortaya çıkıyor.
Forum Tadında Bir Tartışma
Şimdi burada da soruyorum: Sizce gerçekten “listening = dinleme” midir? Yoksa İngilizcede bu kelime çok daha derin bir anlama mı sahip?
– Erkekler genelde teknik açıklamalarla “dinleme = duymak” diyebilir.
– Kadınlar ise ilişkisel boyutuyla “dinleme = anlamak, hissetmek” diyebilir.
Peki siz hangi taraftasınız?
Sınıfın Küçük Deneyi
Öğretmen konuyu daha eğlenceli hale getirmek için bir deney yapıyor. Herkese farklı bir cümle söylüyor ve yanındakine fısıldamalarını istiyor. En sondaki kişi yüksek sesle söylesin diye.
– Mehmet cümleyi net duyar duymaz stratejik bir şekilde aktarıyor.
– Ayşe aktarmadan önce biraz düşünüp anlamını da katıyor.
– Carlos ise kelimeleri yarım bırakıyor ama hislerini gözleriyle aktarıyor.
– Lina ise her ayrıntıyı dikkatle yakalıyor.
En sondaki kişi cümleyi söylediğinde, ilk cümleyle hiç alakası kalmamış oluyor! Ama herkes kahkahalarla anlıyor ki “listening” sadece duymak değil, doğru anlamak.
Dinlemenin Sosyal Yönü
Dinlemek, toplumsal açıdan da çok kritik.
– Erkekler çoğu zaman çözüm odaklı oldukları için “dinlemenin” teknik kısmına odaklanıyor: Ne dendi? Nasıl çözülür?
– Kadınlar ise ilişkisel kısmına yoğunlaşıyor: Bu sözün ardında hangi duygu var? Karşımdaki kişi nasıl hissediyor?
Toplumda da bu fark net görünüyor. Mesela iş yerinde patron konuştuğunda erkek çalışanlar “çözüm ne?” diye düşünürken, kadın çalışanlar “ekip bu durumda ne hissediyor?” sorusunu daha fazla sorabiliyor.
Dinleme = Listening = Anlamak
Hikâyenin sonunda öğretmen tahtaya kocaman harflerle yazıyor:
“Listening is not hearing, it is understanding.”
(Yani “Dinlemek işitmek değil, anlamaktır.”)
Sınıftaki herkes bu cümlenin doğruluğunu kabul ediyor. Çünkü Mehmet’in stratejisi, Ayşe’nin empatisi, Carlos’un duygusu ve Lina’nın gözlemi birleşince, dinlemenin çok boyutlu bir eylem olduğu ortaya çıkıyor.
Forum İçin Sorular
– Sizce “dinlemek” kelimesi Türkçede mi daha güçlü, İngilizcede mi?
– Erkeklerin stratejik yaklaşımı mı yoksa kadınların empatik yaklaşımı mı dinlemede daha önemli?
– Sizce iyi bir dinleyici olmanın sırrı nedir: Kulağı açmak mı, kalbi açmak mı?
Sonuç: Hikâyeden Çıkan Ders
Dinlemek İngilizcede “listening” olarak geçiyor ama mesele sadece kelime değil. Bu kavram stratejik, empatik, ilişkisel, duygusal ve kültürel katmanlarıyla çok daha büyük bir anlam taşıyor.
Kursun o küçük sınıfında herkes bir şey öğrendi: Dinlemek, insanı anlamanın ilk adımıdır. Ve İngilizcede de, Türkçede de, dünyanın herhangi bir dilinde de bunun karşılığı aynıdır.
Şimdi sıra sizde, forum dostları: Sizce gerçekten “listening” sadece “dinleme” mi? Yoksa “anlamanın sanatı” mı?