Birey ve Siyaset Arasındaki Bağlantı Nedir?

Bakec

New member
BİREY VE SİYASET

Din, kültür ve diğer toplumsal düzen ögelerinin yanında siyaseti belirleyen başat öge bireydir. Farklı ideolojilerin yer aldığı düzende toplumsal görüşleri belirleyen bireyin kendisidir. Birey kendini ne kadar siyasetten soyutlarsa soyutlasın yine de siyasetten uzak kalamaz. Toplumun siyasetine yön veren ve her türlü ideolojik kaosun ya da ortak alınan komünal kararların belirleyicisi bireydir. Siyaset de bireyin hayatını etkileyen, bireyin hayatında köklü değişiklikler yaratan sistemli bir kurumdur.

Birey ve siyaset iki demirin birbiriyle perçinlenmesi gibidir. Bireyleri toplumsallaştıran devlet ve siyaset olgusu da bu perçinlenmeye benzer. Rousseau da bu konuda şöyle bir yorumda bulunur: “Devleti insanlar kurar, insanları da toprak besler.” Yani belli bir toprak parçası üzerinde oluşturulan siyasal düşünceleri besleyen temel yapı taşı bireydir. Bireyler ortak bir kültür oluşturur bu kültürden de belli siyasi düşünceler ortaya çıkar. Yapılan işte, oturulan çevrede, konuşulan ortamda ve yaşamın neredeyse bütün alanında siyasetten bir parça bulunur. Platon’un bu konudaki görüşü de şöyledir: “Politeia (devlet), yaşayan bütün yurttaşların tarihsel olarak gelişmiş haklarının ve bu haklara karşılık gelen görevlerinin bir tür özeti, genel talepler ile kişisel hak ve isteklerin gücünden türemiş canlı, yaşayan bir birim, bir bütünlük olarak anlaşıldığında, onu taşıyan yurttaşların ekonomik, politik, hukuksal ve elbette dinsel ve düşünsel ilişkilerde yaşadıkları dönüşümlerle birlikte, devletin de bu dönüşümlere, yeniliklere cevap verebilecek düzenlemelere gitmesi de kaçınılmazdı.” Platon’un bu sözleri de birey ve siyaseti bağlar niteliktedir. Bireylerin her alandaki yaşantılarına da siyaset tesir etmiştir. Bu anlamda devlet: Bireylerin güvenlik, barınma vb. ihtiyaçlarının devamını sağlayabilmesi için toplum tarafından ortak kararlar sonucu oluşturulan bir mekanizmadır. Platon’un bu düşüncesini destekleyecek şekilde Rousseau şöyle bir yorumda bulunur: “Egemen varlığın elinde yasama gücünden başka bir yetki olmadığı için, ancak yasalarla iş görür. Yasalarsa, genel istemin gerçek işlemleri olduklarından, egemen varlık ancak halk bir araya geldiği zaman iş görebilir.” Toplumun menfaati belli bir sistemi gerektirir. Bu sistem de siyasetle varlığını sürdürür. Bu menfaatler de daha çok yasalar içinde yer edinir. Bu yasalar bireylerin eşit haklar edinebilmesi için adalet gerektirir. Aristoteles adalet kavramını şu şekilde izah eder: “Adalet, siyasal erk, ayrıcalık ve toplum içindeki yerlerin (statülerin) dürüst dağıtılması anlamına gelmektedir. Bu tanımlama çabası, “A, B ’den daha iyiyse, yani A, B ’ye üstünse, o zaman A’nın B ’den daha büyük bir paya hakkı vardır” gibi bir varsayımdan hareket etmektedir.” yani bireyler arasında sınıf farklılıklarının oluşması eşitsizliği doğurur bu da toplum arasında kutuplaşma ve ötekileştirmeye yol açar bu da siyasetin işlevini yitirmesine neden olur.


Siyasetin var olmasının temel sebebi bireylerin devamlılığını sağlayabilmeleri için hak, hukuk, adalet vb. kavramların her kesime hitap etmelerini sağlamaktır. Zamanla ortaya çıkan değişimlerin gösterdiği odur ki belli kesimlerin topluma belli vaatlerde bulunarak ve iktidar kurumuna sahip olduktan sonra artık toplumun tamamını değil de onu ayakta tutabilecek burjuva sınıfına yönelmesi sonucu adalet kavramı işlevini yitirmiştir. George Orwell birey ve siyaset ilişkisini “Hayvan Çiftliği” kitabında şöyle metaforlaştırmıştır: “Çiftlik siyasetiyle ilgili bütün konularda karar verme yetkisi, öteki hayvanlardan açıkça daha zeki olan domuzlara verilmişti; verdikleri kararların oy çokluğuyla onaylanması gerekse de.” Bireyin siyaseti kendisinden daha zeki bir otoriteyi başa getirmek doğrultusundadır. Kendinden daha üstün gördüğü mekanizmayı kabullenip denetim ve yönetimi ona devretmeye güdümlüdür. Bu bireylerin kontrol altına girme ihtiyacından kaynaklanır. John Dewey siyaset ve birey ilişkini şöyle ele almıştır: “Yasaların yürütülemediği yerlerin tümü Yasaların olmadığı tek yer gibidir ve Yasaları olmayan bir Yönetim, zannediyorum insani Yeteneklerle kavranamayan ve insani Toplumla uyuşmayan, Siyasetteki bir Muammadır.” Toplumun ve siyasetin bel kemiğini yasalar olarak görmüş bireyin özlük haklarını ancak yasalar sayesinde koruyabileceğini savunmuştur. Bu doğrultuda bireyler de kendini yasalara göre şekillendirmiş ve ortak siyasi görüş formu meydana getirmiştir. Yasalar çerçevesinde siyaset birey ihtiyaçlarına cevap verecek niteliklere bürünmüştür. Siyaset ve birey ilişkisini ele aldığımızda siyasi otorite diye bir kavram ortaya çıkar Richard Sennett “Otorite” kitabında bu konuya şöyle değinmiştir: “Güven, üstün yargılama yeteneği, disiplin uygulama yeteneği ve korku uyandırma kapasitesi; bunlar bir otoritede bulunan niteliklerdir. Güç ile otorite ilişkisi gücün tanımıyla daha karmaşıklaşır.” Siyasette güç çoğu zaman iktidar ile otorite eşanlamlı olarak kullanılır. Burada bahsedilen güç otoritenin var olması için birey üzerinde tahakküm kurma çabasıdır. Siyaset, birey ve otorite birbirinden etkilenen kavramlar zinciridir.
 
Üst